EnergyTurkish

Barışın Gazla İmtihanı

Adada yaşanan Türk – Yunan savaşı sonrasında, heriki tarafın acıları ve ölümler ancak adanın ikiye bölünmesiyle son bulacaktır. Bir şair “Rum gençleri de tıpkı Türk gençleri gibi bir gül bahçesine girercesine girdiler toprağa. Ancak onların gülleri mavi idi” diye özetler tüm bu hikayeyi.

Belki de şu yeryüzünde barış sözcüğünün asla dillerden düşmediği ve bunca sık kullanıldığı tek yer Kıbrıs’tır. Gazetelerde, tv programlarında, siyasi demeçlerde, köşe yazılarında, köy kahvelerinde, sanat ortamlarında, gösteri ve mitinglerde, siyasi parti ve hükümet programlarında ve daha akla hayale gelmeyecek bir çok yerde hep barıştan söz edilir. İyi ama nedir bu barış? Kavramın kimliği nedir? “Kuvvetli ve barış tanımayan komşular arasında barış tehlikeli bir hayaldir” demiş Tacitus. Aslına bakılırsa barışın hayali bile tehlikelidir. Dünya tarihine kısa bir bakış bunu apaçık görmemize yetecektir. Ünlü Rus yazar Puşkin “Kötü bir barış iyi bir savaştan daha iyidir” derken kuşkusuz ki haklıdır. Barış varsa bir takım kötü giden şeyleri ve anlaşmazlık konusu olan meseleleri ölmeden ve öldürmeden çözmenin yolunu bulma şansımız sürüyor demektir. Ve sürmelidir.

Kıbrıs’ta barış görüşmeleri elli yılı aşkındır sürüyor ve kırk yıldan fazla bir süredir de Türkler ve Rumlar birbirlerini öldürmüyorlar. Bu savaşsızlığın ve çatışmasızlığın dayandığı temel çok iyi anlaşılmalıdir.

Kıbrıs, Akdeniz’in ortasında küçük bir ada olmasına karşın stratejik önemi dolayısıyla tarih boyunca bir çok devletin çatışma ve savaş meydanı olarak acılı bir tarihe sahiptir. Sürekli bir devinim, dönüşüm ve el değiştirme faaliyeti içinde ada sakinleri varlıklarını sürdürmek için sürekli bedel ödemek zorunda kalmışlardır. Sırf bu çetin koşullar yüzden, Kıbrıs’ta hala varlığını sürdüren iki başat halk olan Rum ve Türk milletlerinin kendi etnik ve kültürel kimliklerini sürdürme ve adada kendileri olarak var kalma konusundaki eşsiz çabaları ve başarıları insanlık tarihi açısından gelecekte önemli bir tecrübe olarak incelenecektir. Ancak, şurası bir gerçektir ki Türk halkının varlığını sürdürme mücadelesindeki direnci çok daha dramatik ve çarpıcıdır.

Bilindiği üzere, uzun uluslararası görüşmeler sonucunda varılan ve adına 1960 Kıbrıs Antlaşmaları denen metinler sonucunda Kıbrıs devleti ortaya çıkmıştır. Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası, yönetimi Türkler ve Rumlar arasında adil ve eşit bir şekilde paylaştırmanın formülünü içeriyordu. Ancak Türklerle devleti yani egemenliği paylaşmaktan, paylaşmaya zorlanmaktan hiç de hoşnut kalmayan Rumlar bu devleti asla yaşatmayacaklardır. Cumhurbaşkanı Başpiskopos Makarios daha 30 Kasım, 1963’te anayasanın 13 maddesinde değişiklik yapacağını ilan edecektir. Türklerin aleyhine olan bu değişiklik önerilerini Türkiye reddeder. Kıbrıs Antlaşmalarına göre anayasa değişikligi ancak garantör ülkelerin onayı ile gerçekleşebilmektedir. Oysa Makarios amacının sadece Türkiye’yi bilgilendirmek olduğunu yoksa onay istemediğini kesin bir dille belirtmiştir. Aralık ayında üç garantör devletin askerlerinden oluşan ‘Barışı Koruma Kuvveti’ bir İngiliz generalin komutanlığında göreve başlar. Birkaç gün sonra da Yeşil Hat adıyla anılan ve başkent Lefkoşa’yı ikiye bölen sınır İngiliz general tarafından çekilir. Başkentin fiilen Türk ve Rum tarafı olarak ikiye bölünmesiyledir ki ancak Türklere yönelik saldırılar ve katliamlar önlenebilir.

1 Ocak, 1964’te Makarios 1960 antlaşmalarını tek taraflı olarak feshettiğini ilan eder. Bu ilanla birlikte Türklere saldırılar yeniden başlayacaktır. Çare olarak Mart ayında Birleşmiş Milletler Barış Gücü adada göreve başlar. Ancak Nisan ayında Türk bölgelerine yoğun saldırılar olur. Bu dönemde toplam 103 köyden, onbnlerce Türk göç ettirilir. Yüzlerce de ölü vardır. Rumların anavatanları Yunanistan ile paylaştıkları ve sıkı sıkıya bağlı oldukları ENOSIS yani adanın Yunanistan’a bağlanması ütopyalarını hayata geçirme arzuları iyice yükselir. Bu kaçınılmaz gibidir. Zira Rumları bir arada ve ayakta tutan en önemli saik bu ütopyanın kendisidir. Uzun sömürge dönemi boyunca Rumlar Ingilizlerden bir gün adadan çıkarlarsa mutlaya adayı Yunanistan’a bırakmalarını istemişler ve zaman zaman bu konuda sözler almışlardı. Onlara göre tam zamanıydı ve o büyük gün gelmişti. Oysa Türklerin sömürge sonrasında adayı yönetmek, adaya egemen olmak gibi bir tasavvurları hiç olmamıştı. Ancak doğal olarak adanın Yunanistan’a bağlanması ülküsünü Rumlarla paylaşmaları da söz konus değildi. Sorunun ancak bir çözümü olabilirdi ve Türklere göre o çözüm Taksim idi. Türkler için acı verici, yokluk ve yoksulluk içinde, belli bölgelere kapatılmış olarak ve Rumların acımasız baskıları altında geçecek uzun bir dönem başlamıştı. Bunun nihayetinde, 1974 yılında bu zor koşulları bir kıyıma döndürecek 15 Temmuz Yunan darbesi gerçekleşmiştir. Yunanistan cunta yönetimi altındadır ve adaya bir darbe düzenler. Yunan askerleri kendilerine tehdit olarak gördükleri komünist veya muhalif Rumları öldürürken asıl hedefleri Türklerdir.

1962’ten beri direnen Türkler toplu katliamla karşı karşıyadırlar. Üç garantör ülkeden biri olan Türkiye adada yaşanan vehameti durdurmak için Ingiltere’ye birlikte müdahalede bulunmaları için çağrıda bulunur ancak reddedilir. Bir çok Türk köyünü işgal eden Rum ve Yunan ikilisinin saldırıları karşısında dünya egemenlerinden çıkan tek ses Türkiye’ye itidal çağrısından başka bir şey değildir.

Ne var ki Türkiye’de bu itidal çağrılarına ve ABD’nin tehditlerine yenik düşerek Kıbrıs Türklerini toplu kıyıma terk etmeyi içine sindirecek bir hükümet yoktur. Başbakan romantik bir şair ve solcudur. Hiç kimsenin asla ihtimal vermediği seçeneğe yönelecek ve adaya asker çıkaracaktır. Adada yaşanan Türk – Yunan savaşı sonrasında, heriki tarafın acıları ve ölümler ancak adanın ikiye bölünmesiyle son bulacaktır. Bir şair “Rum gençleri de tıpkı Türk gençleri gibi bir gül bahçesine girercesine girdiler toprağa. Ancak onların gülleri mavi idi” diye özetler tüm bu hikayeyi.

Adada barışın sürüyor olması, Türklerin ve Rumların kendi bölgelerinde, kendi dilleri, dinleri, kültürleri ve anavatanlarına olan bağlılıklarını özgürce sürdürebilmeleri nedeniyledir. Bu saik iyi anlaşılmalıdır.

Show More

Related Articles

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Back to top button