Bir önceki yazıda; Güney Çin Denizi(GÇD)’nin önemi, bölgesel aktörlerin hak iddia ettiği sınırlar ve aralarındaki anlaşmazlıklar anlatılmaya çalışılmıştır. Tekrardan hatırlatmak amacı ile üzerinden geçilecek olunursa, GÇD üzerinde hak iddia eden devletler Çin Halk Cumhuriyeti(ÇHC), Tayvan(ÇHC ile aynı çıkarları olduğu için ayrıca anlatılmamıştır) Filipinler, Vietnam, Malezya ve Brunei’den oluşmaktadır. Denizin %80’i üzerinde hak iddia eden ÇHC’nin, bölgedeki diğer ülkelerinin haklarını yoksayarak anlaşmazlıklara ve krize sebep olmaktadır. ÇHC gibi büyük bir güçle karşı karşıya gelen bölgedeki diğer devletler, ABD gibi dengeleyici bir aktörü ÇHC’nin karşısına çıkarmaktadır. Ayrıca bölgedeki kriz ile sadece ABD değil, aynı zamanda Avustralya, Japonya, G. Kore ve Hindistan da ilgilenmektedir. O yüzden bu ülkelerinde hangi tarafı savunacağı ve krizi önlemek için ne gibi önlemler alacağı bölgenin geleceği için son derece önemlidir.
ABD
Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın 2011 yılının Kasım ayındaki konuşmasında; Asya-Pasifik bölgesinin işbirliğine ihtiyacı olduğunu ve yirmibirinci asırın Amerika’nın Pasifik Yüzyılı olacağını söylemiştir. Böylelikle ABD’nin dış politikasının Asya-Pasifik bölgesine dönmesi bölgede kiminle işbirliği yapacağı merakını doğurmuştur.
Öncelikle ABD’nin bu manevrası ÇHC’nin hiç hoşuna gitmemiştir. Çünkü ÇHC, GÇD’nin neredeyse tamamı denilebilecek bir bölge üzerine hak iddia etmekte ve ABD gibi güçlü bir faktörü tamamen bir tehdit olarak görmektedir. Özellikle ABD’nin 45. Devlet Başkanı olan Donald Trump’ın iktidara gelmesi ile birlikte, hem ÇHC ile aralarındaki yaşanan ‘ticaret savaşı’ hemde GÇD üzerindeki deniz ve hava devriyelerinin yoğunlaştırılması, ÇHC için büyük bir dezavantajdır.
ABD, ÇHC’ne bir yandan ekonomik olarak bir yandan da askeri-savunma alanında tamamen görünmez bir savaş açmış durumdadır. Özellikle GÇD üzerinde devriyeleri arttırması ile beraber; Fransa, Avustralya, İngiltere ve Japonya’yı da bu konuda beraber hareket etmeleri konusunda onları teşvik etmiştir. Bir yandan ABD denizin üzerinde hiç bir hak iddia etmezken, bir yandan da bu kadar planlı hareket etmesi ve ÇHC’ni her anlamda engellemeye çalışması kafalarda soru işareti bırakmaktadır.
Peki ABD donanmasını bu bölgede nasıl arttırmaktadır? ABD’nin zaten Japonya ve Güney Kore’de bir çok hava üssü ve deniz donanması bulunmaktadır. ABD tarafından yine Japonya, Güney Kore ve ayrıca Avustralya, Tayland, Singapur ve Filipinler’de bir çok ordu, donanma ve hava kuvvetleri olarak asker konuşlandırılmıştır. Ayrıca Filipinlerde, insansız hava aracı üssü bulunmaktadır. Dahası ABD Asya-Pasifik bölgesi için daha fazla yatırım yapmak istemekte ve bu yüzden Vietnam ve Filipinler kendi çıkarları doğrultusunda ABD ile işbirliği yapmayı tercih etmektedirler.
ABD’nin bu manevralarına karşılık ÇHC, bir önceki yazıdaki bahsedilen ‘Hava Savunma Teşhis Bölgesi(ADIZ)’ gibi, kendi Münhasır Ekonomik Bölgesi’nde(EEZ) yabancı militanların keşif uçuşları gibi istihbarat toplama faaliyetlerini yürütemeyeceklerini savunmaktadır. Burada ÇHC’nin Münhasır Ekonomik Bölge olarak bahsettiği alan hem kendi sınırlarından hemde komşu ülkelerin hak iddia ettiği denizdeki sınırlardan oluşmaktadır. Fakat ABD BM Deniz Hukuku Sözleşmesine(UNCLOS) göre, ülkelerin denizdeki Münhasır Ekonomik Bölgeleri dışında, aradaki kalan alanda diğer ülkelerin gezinme özgürlüğünün olduğunu ve çevredeki hak sahiplerine askeri faaliyetlerin bildirilmesinin gerekli olmadığını söylemektedir.
Öte yandan ABD; ticaret, lojistik ve deniz kuvvetleri için kullanılan limanlar arasındaki deniz yolunu tanımlayan Deniz İletişim Hatları’na (SLOC) destek verdiğini ve güven arttırıcı önlemler alınacağını belirtmiştir. Çünkü ÇHC’nin bölgedeki hak iddia ettiği alanlar, ticari önemi büyük olan Deniz İletişim Hatları’nı tehdit etmektedir.
Avustralya
Avustralya GÇD’nde herhangi bir hak iddia etmemektedir fakat diğer aktörlerin de GÇD politikasında ortak bir karar olarak benimsedikleri gibi; bölgedeki siyasi ve askeri krizi çözmek ve aynı zamanda deniz ticaretinin zarar görmemesi için müzakereci bir rol üstlenmektedir. Ayrıca yine aynı rolü benimseyen Japonya, Endonezya, Singapur ve Hindistan gibi ülkeler ile işbirliği kurabilecek olmak Avustralya için büyük bir avantajdır.
Avustralya’nın 2017 yılında Dış Politikası’nı yayınladığı Resmi Rapor’da (White Paper) Hint-Pasifik Okyanusu’nun düzeninin küresel kurallara dayalı bir şekilde ilerlemesi gerektiğini ve ÇHC’nin GÇD’nde sadece kendi emellerinin peşinde olduğunu belirtmiştir. Avustralyalı karar alıcılar 2010 yılından itibaren GÇD’ndeki gelişmelere daha fazla dikkat etmişlerdir.
Avustralya, GÇD’nde herhangi bir çatışma söz konusu olursa, bölgedeki krizin hem küresel barışı hemde deniz ticaretini etkileyeceğinin farkındadır. O yüzden ABD ile birlikte işbirliğinin yapıp, GÇD’ndeki güç dengelerini eşitlemek Avustralya’nın şuan için önemli dış politikalarından biridir. Ayrıca Avustralya’nın Malezya’daki Butterworth isimli hava üssüne sahip olması, bölgedeki savunma gücünü ve işbirliklerini arttırmaktadır. Böylelikle daha önce ABD ve Japonya ile bir araya gelerek 2015 yılında GÇD’nde ‘Tılsım Kılıcı’ olarak adlandırdıkları ortak bir tatbikat gerçekleştirmeleri kaçınılmaz olmuştur. ÇHC tarafından sert bir şekilde eleştirilselerde, bunun sadece ‘barışı ve düzeni’ sağlamak için yapıldığı taraflar tarafından belirtilmiştir.
Genel olarak değerlendirildiğinde, bu üç ülkenin her zaman GÇD bölgesi için birlikte hareket etmesi, ÇHC için güçlü bir tehdit unsurudur. ABD’nin Avustralya ve Japonya’da konuşlandırdığı üslerin bölgeye yakınlığı açısından ve bu iki ülkenin ABD ile birlikte hareket etmesinden ÇHC’nin lehine olmayacağı gibi, bölgedeki hak iddia eden diğer ülkeler açısından da bir o kadar avantajlıdır.
Japonya
Japonya’nın ve ÇHC’nin arasındaki gerginlikler zaten Doğu Çin Denizi üzerinden devam ediyordu. Japonya’nın Hükümet Sözcüsü Yoşihide Suga tarafından yapılan bir açıklamada, Japonya ve ÇHC arasındaki sınırın sabitlenmemesinin sorunlara neden olduğunu belirtmiştir. Özellikle Japonya, ÇHC’nin yaptığı petrol ve doğalgaz aramalarında sondaj gemisi ile Japonya’nın münhasır ekonomik bölgesi yakınlarında test sondaj kuyusu açmak için yöneldiklerini belirtmiş ve protesto etmiştir. ÇHC’nin hem havadan hemde denizden Japonya’yı kışkırtmaya çalışırmış gibi yaptığı bir takım manevralar bir çok kez Tokyo hükümeti tarafından dile getirilmiştir.
Japonya’nın GÇD’nde diğer müttefikleri ile beraber yaptığı tatbikatlar ise ÇHC’nin hiç hoşuna gitmemektedir. 2018 yılında ilk kez bir Japon denizaltının katıldığı tatbikat ilişkileri gittikçe germiştir. Fakat Japonya bir çok kez diğer müttefikleri olan, ABD, Filipinler, Güney Kore veyahut Avustralya ile birlikte tatbikat yapamaya devam etmiştir. Japonya’nın bölgedeki konumu, hem havadan hemde denizden savunma gücünü arttırmaktadır. Bu yüzden bölgedeki ÇHC egemenliğinden rahatsız olmasından dolayı müttefikleri ile beraber hareket etmesi, Japonya için kaçınılmaz bir fırsattır.
Ayrıca Japon bir savaş gemisi olan Izumo’nun tatbikatlar için Filipinler’deki limanı kullanması, Japonya’nın bölgedeki diğer ülkeler ile de ilişkilerini geliştirdiği görülmektedir. Bölgedeki güvenlik kapasitesini arttırmak ve ÇHC’nin saldırganlığını caydırmak amacı ile Japonya’nın, Filipinler ve Vietnam’a askeri gemi ve teçhizat satması da ilişkilerin gittikçe ısındığını göstermektedir. ÇHC denizdeki komşu ülkesi olan Japonya’nın GÇD’deki aktif rolünden memnun olmadığını aşikardır fakat karşısındaki bu güçlü müteffik grubuna savaş açması -en azından askeri yollardan- ÇHC’nin göze alabileceği bir yol değildir.
Güney Kore
Bahsedilen bu güçlü müttefik grubunun içinde G. Kore’de yer almaktadır ve zaman zaman tatbikatlara da katıldığı görülmektedir. Zira ABD’nin hem havadan hemde denizden donanmasının bulunduğu G. Kore’nin bu grubun içinde yer almaması ABD için tamamen dezavantaj olacaktır. 2015 yılı itibariyle ABD’nin GÇD satrançında G. Kore’yi de dahil etmek istediği hakkında söylentiler yayılmaya başlamıştı. Nihayet G. Kore Devlet Başkanı Moon Jae-in bu yıl GÇD’ndeki operasyonlara ABD ve müteffikleri ile birlikte katılıp, güçlerini arttıracaklarını söylemiştir. Ayrıca Moon, Kore’nin yeni Güney politikası ile ABD’nin Hint-Pasifik stratejisi arasında uyumlu bir işbirliği kurmayı kabul ettiklerini de belirtmiştir.
Burada önemli olan G. Kore’nin yıllardır müttefiki olan ABD’yi mi yoksa yüzyıllardır komşu ülkesi olan ÇHC ile mi birlikte hareket edeceği sorusuydu. Fakat en nihayetinde G. Kore hem yıllardır destek aldığı ABD müttefikliğinin bozulmaması hemde Asya kıtasındaki tek süper güç algısının yıkılması için verdiği karar ile tarafını seçmiştir. Fakat öbür yandan GÇD’nde herhangi bir hak iddia etmemesine rağmen, sınırlarının Doğu Çin Denizi’ne yakın olması çıkacak herhangi bir çatışma direkt olarak G. Kore’yi de etkileyecektir. Gemi yapımı ile ünlü olan G. Kore, GÇD ve Doğu Çin Denizi’ni aktif olarak kullanmaktadır. ÇHC gibi büyük bir gücün denizlerin üzerinde tek egemenlik kurması G. Kore’nin işini zorlaştıracaktır. Zira geçtiğimiz aylarda ÇHC, GÇD’nde olduğu gibi, Doğu Çin Denizi üzerinde de tatbikat yaptığını açıklamıştır. Bu doğrultu da Doğu Çin Denizi’nin diğer sınır komşuları olan Japonya ve G. Kore’yi de bölge-dışı diğer aktörler olarak değerlendirmek yanlış olacaktır zira burada sadece ABD müttefikleri ile olan ilişkileri değil, aynı zamanda kendi çıkarları da söz konusudur.
Burada G. Kore aynı zamanda K. Kore’den gelen nükleer silah tehdidine karşı kendi müttefiklerini de kazanmaya çalışmaktadır. ABD’nin son yıllarda K. Kore ile nükleer silah üzerine gerçekleştirdiği müzakereler, G. Kore için büyük bir avantajtır. Ayrıca ASEAN ülkeleri ile yakın ilişkilerinin olduğu bilinen G. Kore, K. Kore’nin nükleer silahlarından arınması için ASEAN ülkelerinden destek istediğini dile getirmiştir. ASEAN ülkeleri ise bu desteğe karşılık olarak, G. Kore’den GÇD anlaşmazlığında kendilerini desteklemelerini belirtmişlerdir. En nihayetinde Seul Hükümeti’nin yaptığı açıklama ile, GÇD’nde G. Kore’nin de aktif rol alacağı açıklığa kavuşturulmuştur. Böylelikle bu müttefiklik; G. Kore, ASEAN ülkeleri, ABD ve müttefikleri içinde kârlı olacaktır.
Öte yandan yıllardır süren G. Kore ve Japonya arasındaki gerginlik bu yaz hızla tırmanmıştır. Bu krizden en çok yararlanan ise ÇHC’nin olduğu görülmektedir. Zira ABD’nin bölgedeki bu iki güçlü müttefikinin anlaşmazlıkları, ÇHC’nin gözünden ABD’nin GÇD üzerindeki zayıf pozisyonu olarak değerlendirilmektedir. Daha önce bahsedildiği üzere, ABD’nin en çok konuşlandırdığı üsler G. Kore ve Japonya’da yer almaktadır. İki ülke arasındaki herhangi bir kriz, ABD’nin Asya-Pasifik bölgesindeki dengelerini bozacaktır. Bu yüzden ABD’nin de bu iki müttefikinin arasındaki gerginliği yumuşatmak bölge stratejilerinden birisi olarak yer almaktadır.
Hindistan
Hindistan ise Mayıs ayında ABD, Japonya ve Filipinler ile yaptığı tatbikatta GÇD’ndeki varlığını hissettirmiştir. Kalabalık nüfusu ve hızla gelişen ekonomisi ile bilinen Hindistan’ın GÇD’ne özellikle Vietnam tarafından çekilmek istenildiği görülmektedir. Öyleki 2016 yılında Hindistan, kendi donanması ile Vietnam’ın Deniz Kuvvetleri Donanması’nın arasındaki birlikte çalışabilirliği arttırmak ve deniz işbirliğini derinleştirmek için iki Hint savaş gemisini Vietnam’daki Cam Ran Koyu’na dört günlük liman ziyareti için göndermiştir. Vietnam, Hindistan’ı ÇHC’ne karşı dengeleyici güç olarak görmektedir. Daha sonra Hindistan’ın Singapur ile de birlikte işbirliği yapıp, donanmalarını GÇD tatbikatı için gönderdikleri görülmüştür.
ÇHC ile Hindistan’ın ilişkilerinin inişli-çıkışlı olduğunu söylemek doğru olacaktır. Ekonomik ve diplomatik ilişkilerin iyi olmasına rağmen, herhangi bir kriz ile ikilinin arasındaki gerilimin hemen yükseldiği günümüze kadar yansımaktadır. BRICS ülkeleri arasında yer alan ÇHC ve Hindistan’ın GÇD’nde bu şekilde karşı karşıya gelmesi, diğer aktörlerden oluşan müttefik tarafını güçlendirmiştir. Özellikle Vietnam tarafından bölgeye çekilmiş gibi sunulsa da, Hindistan’ında GÇD’nde çıkarları söz konusudur. Hem deniz ticaretinde kendi ekonomisinin zarar göreceğini düşündüğünden, hemde petrol aramalarında yer almak istediğinden dolayı bölgedeki stratejik çıkarları doğrultusunda bu müttefik zincirinde Hindistan’da yer almak istemektedir.
Hindistan’ın deniz ticaretinin önemli bir kısmı Malakka Boğazı’ndan geçmektedir. Hindistan için büyük önem arz eden bölge çıkarlarının ÇHC’de farkındadır. Güçlü bir donanmaya sahip olan Hindistan, ÇHC için doğrudan bir tehdit unsuru oluşturmaktadır. Özellikle Hindistan ve Vietnam’ın birlikte petrol aramaları, ÇHC tarafını husursuz etmektedir ve bunu bir çok kez sert bir şekilde dile getirilmiştir. Hindistan bölgedeki barışı ve düzeni sağlamak için GÇD’ndeki varlığını sürdürmeye devam ettiğini söylese de, ÇHC Hindistan’ın kendi çıkarları için orada olduğunu söylemeye devam etmektedir.
Sonuç olarak bölgedeki barışı ve düzeni korumak için bir araya gelen diğer aktörlerin kendi çıkarlarının da olduğu ortadadır. Bunlarında ötesinde petrol ve doğazgaz kaynağı bakımından çok zengin olan denizin, ÇHC gibi süper bir güc tarafından adeletsizce sömürülmesine diğer küresel hiç bir gücün razısı olmayacaktır. Bölgedeki çıkacak olan petrol ve doğalgazdan yararlanmayacak olsalar bile, dünyadaki güç dengesini bozmak istemeyeceklerdir. Zira çıkacak olan doğal kaynaklar Vietnam ve Filipinler gibi bir ülkenin tamamen ekonomisini kalkındıracaktır. Tam tersi sadece ÇHC’nin egemenliğinin olduğu bir GÇD düşünülürse, hem denizde hemde havada sadece ÇHC’nin söz sahibi olduğu bir bölge olarak kalacaktır. ÇHC ise ABD ve müttefiklerinin sık sık gerçekleştirdiği tatbikatlar neticesinde askeri gücünü ve donanmasını güçlendirmeye devam etmektedir. Bölgedeki hak iddia eden diğer devletler ise, ABD ve müttefiklerinin oluşturduğu destek ile güçlerini birleştirmiş ve ÇHC’ne karşı direnmektedir.